Rüya gibi bir yer ama Gerçek...
28 Ekim 2010 - "Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar" (Istanbul Modern)
"Sergi, Türkiye'de üretilen moden ve çağdaş sanatın başlangıç evresinden bugüne geçirdiği süreci, en önemli sanatçı ve çalışmalar üzerinden izleyiciye sunuyor. Serki mekanında eserlere eşlik eden metinler bu gelişim sürecinin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik dinamiklerini anlatıyor. Sanat eserinin hayatın bir parçası olduğunu ve onu kişatan etkileşimlerle birlikte ilerlediğini hatırlatan bu metinler, 20. yüzyılda Türkiye'de yaşanan sanat tarihsel dönüşüme de işaret ediyor."
Notlar:
* Osmanlı döneminin unutulmazlarından Zonaro'nun eserindeki kanlı ayin çok çarpıcıydı.
(Bir kapakta hayatımı kurtarmıştı. Adını ilk olarak anmaktaki torpilimin sebebi budur.)
* Yine osmanlı döneminde resimde modernleşme için yurtdışına, Paris'e gönderilen ressamların eserleriyle, yurtdışından gelip Pera ve çevresine yerleşen yabancı ressamların eserleriyle devam ediyor.
* Kübik anlayışı savunan "d Grubu" ressamların Cemal Tollu, Nurullah Berk... bir de Abidin Dino ismini hatırladıklarım. Ama kübist ve d grubu ressamlarından epey örnek vardı.
* 1950'ler... Yavaş yavaş soyuta... Adnan Çoker, Ferruh Başağa...
* Soyut heykelde Kuzgun Acar. 2 eseri de çok güzeldi. Zannedersem beton çiviler ve kaynak kullanmış. Ben yapmış olsaydım dedim. Hatta deneyeceğim.
"1980'li yıllar, görülmeye başlayan yeni-dışavurumculuk anlayışı"
* Fatma Tülin'in yatan kadın figürü. İlginç bir perspektif. (Yanlış bilmiyorsam Enis Batur'un eşi kendisi.)
"Sanatçıların salt estetik, kapalı bir dilin ötesine geçerek, sosyolojiye, felsefeye, popüler kültüre, sinemaya, teknolojiye yöneldiği, sanatın disiplinlerarası bir yönelim sergilediği 1990'lar..."
"Sanat alanında her türlü ifade aracının kullanılabildiği, farklı coğrafyalar arasındaki ilişkilerin yepyeni yaklaşımlarla biçimlendiği 2000'li yıllar..."
* Nil Yalter'in "Göbek dansı videosu" - Dans eden kendi ve feminist manifestoyu göbeğine kendi yazıyor. Umarım dileği gerçekleşir ve bu dans yeryüzünden silinir.
* Taner Ceylan'ın "Beyaz Fonda Alp" isimli tablosu. Flu çekilmiş bir kadın fotoğrafı sanılıyor ilk bakışta. Ama tablonun yanındaki açıklama okununca figürün kadın olmadığı, adının Alp olduğu anlaşılıyor. Foto-gerçekçi üslubun başaralı uygulayıcılarından olan ressam; eşcinsel yaşama ve kültüre özgü öğeleri, kurguları tuvallerine taşıyormuş.
* Ressamların ismini not almayı unuttuğum iki tablo. Birinde tüller (bir yatakodası sahnesi) diğerinde kumaşlar (müthiş düşünceli hüzün bakan bir kadın) kullanılmıştı.
* Sabri Berkel'in tablosu, tam bizim bölüme uygun, grafik-tasarıma dönüktü. Andy Warhol'un Marilyn'i geldi gözümün önüne.
* Tuvalde ilk defa çuval bezi uygulaması gördüm. Dokusu harikaydı. Mutlaka babama söylemeliyim.
* Tablo yanlarındaki açıklamalarda en çok dikkatimi çeken, ressamların bir çoğundaki ortak nokta olan Paris'ti. Bir dönem mutlaka orada kalmayı ve çalışmayı seçmiş. O Paris cafelerindeki entelektüel ortamı, disiplinlerarası ilişkiyi, felsefe, edebiyat veya resimle uğraşan birçok sanatçının anılarında denk gelmiştim. Tanpınar, Nazım, Abidin Dino, Ferit Edgü, Tezer Özlü, Demir Özlü bunlardan ilk aklıma gelenler.
* En favori iki ismi en sona sakladım. Mustafa Horasan ve Temür Koran.
* Adım adım türk resim sanatı dönemlerinin içinde dolaşıp, figürden, soyuta sonra sadece renksel düzenlemelerle oluşan tablolarla resmimizdeki gelişim ve değişimi gözlemek güzeldi. Ama çok soğuk ve yağmurlu bir gündü.
Gün için son not: İstanbul Modern sonrası serviste, resme garkolmuş bünyeye yüksek volümlü ortaç tarkan vb. zerketmenin dayanılmaz sancısı sıkıntısı vs.vs.vs.
31 Ekim 2010, Pazar - İstanbul Kitap Fuarı
Yeni aldığım çizgiromanlarımla çocuklar kadar mutlu ve şenim :)
Ama fuarın, şehir merkezinden bu kadar uzağa taşınmış olmasından nefret ediyorum.
Yaklaşık 1 kaç saat civarı süren yolculuk, defalarca yapılan aktarmalar, inip çıkılan sayısız üst geçitler, medeniyetin uzağında olan bir yerde, sigara alabilmek için bir tekel bayi bulamadığım bir yerde, kitap fuarı gezebilecek pek bir hal ve moral kalmıyor ama her şeye rağmen binlercesini bir arada görmek güzel. Ama ben hala fuarın Taksim'deki eski günlerini özlüyorum.
Ve tekrar eski semtine geri dönmesini diliyorum.
Günün en kötüsü: Yaptığım bir kapak tasarımının bir başkasının adıyla basıldığını görmek.
LANET OLSUN EMEK HIRSIZLARINA... GELMİŞİNİZE GEÇMİŞİNİZE...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder